Antik Çağ'dan günümüze kadar uzanan tarihiyle Kız Kulesi, İstanbul'un simgelerinden biri haline gelmiştir. Eski Yunan'dan Bizans'a, Bizans'tan Osmanlı'ya ve Osmanlı'dan günümüze kadar tarihe tanıklık etmiş ve bazı efsanelere konu olmuştur. Antik Çağ'da Arkla(Küçük Lale), daha sonra Tour de Leandros isimleriyle ün yapan kule günümüzde Kız Kulesi-Maiden's Tower olarak bilinmektedir.
Üsküdar'da bulunan Kız Kulesi'nin üzerinde bulunduğu kayalık, Asya Kıtası'ndan kopan bir adacıktır. Bu adacığa M.Ö. 410 yılında Atinalı Komutan Alkibiades tarafından İstanbul Boğazı'na girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak için bir kule inşa edilmiştir. Gümrük görevi gören adacık M.Ö. 341 yılında Yunan Komutan Chares'in ölen eşi için anıt mezara dönüştürülmüştür.
M.S. 1110 yılında İmparator Manuel Comnenos tarafından adacığa yeni kuleler inşa edilmiş, adacık yabancı gemilere karşı savunma ve ticaret gemilerinin gümrük vergilerini toplama görevine geri dönmüştür. Bizans İmparatorluğu döneminde Venedikliler'in üs olarak kullandığı adacığa İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından küçük bir kale inşa edilmiş ve toplar yerleştirilmiştir. Savunma amacından çok sembolik bir gösteri platformu olarak kullanılmıştır.
1510 yılında gerçekleşen depremde büyük hasar gören yapı, Yavuz Sultan Selim devrinde onarılıp deniz feneri haline getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren şehzadelerin ve tahta geçen padişahların top atışlarıyla selamlanmasında kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde tekrar savunma amacıyla kullanılmıştır. 1800'lü yıllarda yaşanan veba ve kolera salgınlarında karantina hastanesi olarak hizmet vermiştir. Osmanlı-Barok tarzındaki Kule, bugünkü şeklini 1833 yılında almıştır. Kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirilmiş, dilimli kubbe ve bayrak direği eklenmiştir.
Cumhuriyet Döneminde 1943 yılında yapısal değişikler yapılmış, 1959'da Deniz Kuvvetleri'ne bağlı, Boğaz'da deniz ve hava trafiğini denetleyen bir radar istastonuna dönüştürülmüştür. 1995 yılında Kızkulesi’nin restorasyon süreci başlamıştır. Binlerce yıllık gizemli bir tarihe sahip bu özel mekan, kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalınarak tamamlanan restorasyon çalışması sonrasında 2000 yılında kapılarını ziyarete açmıştır.
Bugün gündüzleri cafe-restaurant, akşamları ise özel restaurant olarak yerli ve yabancı ziyaretçilerine hizmet veren Kızkulesi, düğün, toplantı, lansman, iş yemeği gibi pek çok özel davet ve organizasyona da ev sahipliği yapmaktadır.
Evliya Çelebi, Kız Kulesi'ni şöyle tarif eder;
"...Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 (seksen) arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır..."
Yılanlı Hikaye:
Bizans imparatorunun bir kızı olur. İmparator buna çok sevinir ve kızının doğum gününü, ülkesinde bayram ilan eder. Her yıl, prensesin doğum günü bayramı görkemli bir şekilde kutlanır. İmparator, bilginlerinden, kızının tahta hazırlanması için eğitilmesini ister. Fakat bilginlerin en yaşlısı, imparatora, kızının on sekiz yaşına basmadan bir yılan tarafından sokularak öleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük bir adacık üzerinde yer alan kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir.
Böylece yıllar geçer. İmparatorun kızı on sekizine basmak üzeredir. Ancak, kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır. İmparator, kızının ölümüne çok üzülür ve kaderden kaçılamayacağını anlar. Kızı toprağa gömülürse, yılanlara yem olacağını düşünerek, prensesin cansız bedenini mumyalatıp pirinç bir tabuta koydurur. Tabutun da Ayasofya'nın yüksek duvarlarından birinin üstüne yerleştirilmesini emreder. Böylece, kızının hiç değilse ölüsünün yılanlardan korunacağını düşünür. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın, prensesi ölümünden sonra da rahat bırakmadığı anlatılır.
Battal Gazi:
Kızkulesi ile ilgili olarak en sık anlatılan hikâyelerden birisi de Osmanlı Dönemi’nde geçer. Hikaye; Battal Gazi'nin askerleri ile birlikte Kızkulesi'ne baskın yaptığını ve kulede saklanan hazineleri alarak, burada yaşayan Üsküdar Tekfuru'nun kızını kaçırdığını anlatır. İstanbul’u (Constantinopoli) kuşatmaya gelen Battal Gazi, kuşatmadan bir sonuç alamayınca Kızkulesi önündeki kıyıya karargahını kurar ve yedi sene burada kalır.
Hikayeye göre, Battal Gazi’nin Üsküdar kıyılarında bu kadar uzun süre kalmasının asıl nedeni, tekfurun kızına aşık olmasıdır. Üsküdar tekfuru, Battal Gazi’nin korkusuyla, kızını hazineleri ile birlikte kuleye kapatır. Şam seferini tamamlayarak Üsküdar’a dönen Battal Gazi, kayık ile Kızkulesi’ne gelerek, tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar'dan atına atlayıp oradan uzaklaşır. Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı bu hikâyeden gelir.
Bu hikâyeden zamanımıza gelen bir diğer miras da Kız Kulesi’nin ismi ile ilgilidir. Türkler, bu olaydan sonra, diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen buraya Kız Kulesi ismini vermiştir.
Hero ve Leandros'un Aşkı:
Yüzerek geleceğim sana.
Güzel kız, senin sevgin uğruna,
Sana geleceğim.
Sen beklerken beni ürkek bakışlarla,
Yüzerek geleceğim sana.
Dalgalar gemilere bile geçit vermese,
Yüzerek geleceğim sana.
Azgın dalgalar arasından...
Bu şiir Hero ve Leandros'un aşkını anlatmaktadır. Evlenmesi yasak olan rahibe Hero ile Leandros birbirlerine deli gibi aşık olurlar. Leandros her gece Hero'nun kulede yaktığı meşaleyi izleyerek Boğaz'ı yüzerek geçer ve gizli gizli Kız Kulesi'nde buluşurlar. Ancak fırtınalı bir gecede Leandros azgın dalgalara karşı gelemez ve hayatını kaybeder. Cansız bedeni sabah kulenin kıyısına vurur. Bu acıya dayanamayan Hero kendini Boğaz'ın serin sularına bırakarak intihar eder...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yaparak bize yardımcı olursanız çok memnun oluruz. Şimdiden teşekkürler