O zamanlar çok gençtim.
Her gün televizyonlarda veyahut gazetelerde dünyanın kana bulandığını, kardeşin kardeşe düşman edildiğini, kitlelerin acımasızca yok edildiğini görüyordum. Ülkemdeki durum da iyi değildi aslında. Kitleler birbirine kırdırtılıyor, insanlar birbirine düşman ediliyordu. Çok uzaklara gitmemeye karar verdim. İnsanlar sokaklarda, evlerinde birbirine zarar veriyor; hatta küçük masum çocuklara bile işkenceler ediliyordu .
Sonra sebep aramaya başladım. Kim ya da kimler karar veriyordu bunların olmasına, kimler düğmeye basıyordu ? Bir isim ya da bir neden bulmaya çalışıyordum.
Komplo teorileri içeren kitapları okumaya başladım. Televizyondaki "gerçekler ortaya çıkacak" adlı dizileri seyrediyordum. Gazete yazılarındaki köşe analizlerine göz gezdiriyor, televizyon ekranlarında yorumcuları seyrediyordum. Misafirliklerde insanlarla uzun uzadıya tartışıyor; facebook ve twitter'da paylaşılan iletileri takip ediyor ve onları paylaşıyordum. Hayattaki tek hedefim suçluyu ya da suçluları bulabilmekti.
Bir bulsam artık ondan/onlardan nefret edebilecektim, "ben masumum!" diyebilecektim. Ancak, hiçbir şey bulamıyordum. Sanki herkes kendine göre farklı birşeyi suçlu yapıyordu.
Bir süre sonra hepimizin (yani benim gibi olan herkesin) suçluyu ararken düşünme kabiliyetini yitirdiğimizi anladım. Mesela bir ara, afilli cümleler kuranların suçluyu bildiklerini zannettiğimi farkettim. Nerde bir resmin altında afilli bir suçlama görsem onu herkesle paylaşıyordum. Bu benim ihtiyacım mıydı, kendimi beğendiğim için mi böyle yapıyordum ? Bir süre sonra bundan çıkar elde edebileceğimi gördüm. Afilli suçlamaları janti elbiseler ve çekici bir duruşla söyleyince insani ve iş ilişkilerim çoğalıyor, tanıdıklarım artıyordu. Artık kendi çıkarlarım için yalan yere birşeyleri suçluyor, yani suç işliyordum.
Sonra, kimin suçlu olup olmadığına göre gruplaşmaya ve ayrışmaya başladık; bir grup diğerini sevmiyorsa onun suçlusunu; suçsuz ya da alakasız görüyordu. Tabii, tam tersi de oluyordu. Ayrışan gruplar, rarafsızları (kendi gruplarına geçmesi için) ikna etmek için de diğer grubun hakkında yalanlar ve iftiralar uyduruyor, yani suç işlemiş oluyorlardı.
Anladım ki hiçbirimizin niyeti suçluyu bulmak olmamıştı. Biz yaşamak için 'suçluyu bulmak' yalanı altında suç işliyorduk. Bozuk bir düzenimiz vardı. Bu düzen olmadan yaşayamıyorduk ve bu düzeni korumak için 'suçluyu bulmak' adı altında suç işlemeye başladık.
Eee! Suçlular hala ortadaydı, bense onlardan hala nefret ediyordum; ama yaşamak için hem onları bulmamalı, hem de 'onları buldum' yalanı altında suç işlemeliydim. Doğal olarak bu döngünün sonucunda daha çok suç işleyip kendimden daha çok nefret etmeliydim, Ettim de... Daha çok suç işlemeye ve kendimden daha çok nefret etmeye başladım.
Yaşlandım, bütün zamanımı yaşamak adına böyle 'saçma' bir oyunda harcadığıma artık pişman olabilirdim. Ancak, olmadım. Bu hayatım bittiğinde bana ne olacağı korkusu, geçmişimin anılarını silip süpürdü. Sözlerimi ise bizim gibi aptalların hiçbir zaman tam olarak anlayamadığı şu gerçeklikle bitirmek istiyorum:
"Eğer bir kutunun içerisine bir kedi koyup kapatırsanız, bu kedinin kutuda ölü ya da diri olabileceğini siz bilemezsiniz. Yani, o kedi kutunun içinde hem ölü hem diridir. Ne zaman ki kutuyu açarsınız, işte o kedi (sizin için) o zaman ya ölü ya da diridir."
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yaparak bize yardımcı olursanız çok memnun oluruz. Şimdiden teşekkürler