Pazartesi sabahı... Sendrom ! Komikliğe başlamak için kötü bir zamanlama. Kağıt fabrikasında kalite kontrol mühendisi olarak çalışıyorum.
Kağıt
fabrikası sonuçta, boyuna günlük yazılacabilecek bir dünya kağıt; ama işin
başından kafamı kaldıramıyorum ki ! Kafamı kaldırsam elim durmuyor. Bana gelen
kağıt balyalarını envayi çeşit kalemle (kurşun, tükenmez, mürekkep, gazlı kalem
v.s.) çizip kağıdın kaliteli olup olmadığına bakıyorum.
Günde o kadar çok kağıt kullanıyorum ki; eğer, bunların üzerine sürekli ve birbirleriyle uyumlu şeyler yazabiliyor olsaydım, inanın şu anda dünyanın en büyük yazarı bendim. Belki değerim şu an anlaşılmayabilirdi; fakat, asırlar sonra insanlar beni dahi yapar, yazdığım yüce sözleri paylaşırlar, kimbilir bu sözler sayesinde inancını kaybetmiş insanlar doğru yolu bulurdu. Ama işim bu işte, sadece karalıyorum. Aslında, trajik olaylar yaşasam, ne bileyim ağır yoksulluk çeksem, sara hastası olsam, ihtilal olsa, hapse girsem, dönemin yönetimlerine kafa tutup gitsem, başka ülkelerde sürgün versem… Yok yahu, nerde ! Sıradan biriyim işte.
Günde o kadar çok kağıt kullanıyorum ki; eğer, bunların üzerine sürekli ve birbirleriyle uyumlu şeyler yazabiliyor olsaydım, inanın şu anda dünyanın en büyük yazarı bendim. Belki değerim şu an anlaşılmayabilirdi; fakat, asırlar sonra insanlar beni dahi yapar, yazdığım yüce sözleri paylaşırlar, kimbilir bu sözler sayesinde inancını kaybetmiş insanlar doğru yolu bulurdu. Ama işim bu işte, sadece karalıyorum. Aslında, trajik olaylar yaşasam, ne bileyim ağır yoksulluk çeksem, sara hastası olsam, ihtilal olsa, hapse girsem, dönemin yönetimlerine kafa tutup gitsem, başka ülkelerde sürgün versem… Yok yahu, nerde ! Sıradan biriyim işte.
Fazla mı abartıyorum bilmiyorum, kendimde dahil yaşayan herşey kendi çevresinde dönüyor sanki. Bilindik lakırdılar ettiğimi biliyorum… Aslında, bu da bir döngü olabilir, değil mi ? Sanki canlılar bütün hayatı yatmak ve uyanmak döngüsü üzerine kurmuş. Galiba monotonluktan sıyrılmak için ikisinin arasına yemek, içmek, eğlenmek gibi şeyler serpiştiriliyor. Peki ya ölüm, bu döngünün kırılma noktası buysa, ölümden sonra ne oluyor ? Tam bu noktada, özellikle insanların bu döngüyü kırmak için çabaladığına inanıyorum, Ölümden sonra bir hayat olduğuna inansalar da inanmasalar da inanmak istemeseler de…
Düşünsenize, dışarıda besin hariç hiçbir şeyle iletişime geçmeyen, bırak dışarıyı, kendi kanından canından olanlarla bile besin dışında herhangi bir muhabbeti olmayan hayvancıklar bunlar. Düşüniyorum... Düşünüyorum, tam bu soruya verilebilecek net bir cevap bulduğumu hissederken, bir bakıyorum... Aaa işe geç kalmışım !
Akşam oldu, işten eve geldim, gene televizyon seyrediyorum. Az önce Felix denen bir adamın uzaydan dünyaya atlayışını izledim. Dünya ne garip, değil mi ? Hani hangi filmdeydi, bilemiyorum, ne diyordu: Dünyada iki türlü insan vardır dostum, uzaydan atlayanlar ve gökyüzüne bakanlar…Felix, Felix… güzel bir kedi ismi olurmuş aslında. Kedi mi alsam acaba ?
Ne yapsam bugün, televizyon mu izlesem… sıkıcı… film izlesem… ee o zaman televizyon izlerim. Radyo dinlesem… radyo mu kaldı, hem nerede o eski, ahşap radyolar… Müzik dinlesem… o zaman radyo dinlerdim… İnternette gezsem, facebook, twitter’dan başka bir şey bilmiyorum ki… Hah, kitap okusam… bak bu güzel fikir… İyi de okuyacağım kitabın filmi vardır, ee film izleyecek olsam televizyon izlerim,..
Arkadaşları
arasam, bir yerlere gitsek… Bir yerlere gideriz, konuşuruz… İyi de hal hatır,
iş güç, kadınlar, erkekler, duvarlarda anlaşılmaz resimler ya da yarı siyah
yarı renkli fotoğraflar, hepsi bilindik şeyler.
Oraya gidip duvardaki LCD ekran televizyona baksam… Eee orada izleyecek olsam, evde izlerim,
ki televizyon sıkıcı zaten… Hem sesi de duyulmuyor.
Hem benim
arkadaşım var mı ki ? Oovv, derin konular, benim uykum var. Yatıyorum ben.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yaparak bize yardımcı olursanız çok memnun oluruz. Şimdiden teşekkürler