Hiç ufak bir şeyin, ne bileyim bir eşyanın, bir simgenin, bir ayrıntının sizin hayatınızı değiştirebileceğini düşündünüz mü ?
Yani, tabi ki hidrojen atomlarının birleşip de bomba şeklinde sizi takvim yapraklarından atmasından bahsetmiyorum. Böyle hani etrafınızda olan ama görmediğiniz, görseniz de umursamayacağınız ufak şeyler, farkettiğinizde, sizin düşüncenizi, hayata bakış açınızı, hatta eylemlerinizi değiştirebilir mi ? Sizi farklı bir yöne çevirir mi ?
Mesela bir taşı su birikintisine attığınızda suyun çıkardığı dairesel dalgalar, kulağınızın dibindeki rüzgar hışırtısı, mum yandığında alevin içten dışına doğru değişen kırmızı tonları, güneşin batmasına yakın ufkun kızarması, geceleyin ışıklar söndüğünde ortaya çıkan gökkubbe ve uzaktaki küçük (!) yıldızlar... Belki izlediğiniz bir filmin sizin hayatınızdan alıntılanan sahnesi, bir kitabın tamamı ya da bir cümlesi, bir fotoğraf, bir resim, bir hediye; insanlardan gelen bir eylem, bir söz ya da tavır ya da ufak bir mimik...
Bazen insanın eşyanın tabiatına, tabiri doğruysa, hayret edesi gelir.Genellikle insanı dehşete düşüren bu şeyleri insan yalnızken farkeder.
Yalnızlık, boşluk demektir; boşlukta ise insan gözünü ısıran herşeyi merak eder, inceler. Belki alakalı olmayacak ama aslında boşluk dediğimiz şey sıradanlığın dolu hali bile olabilir.
Etrafımızda birbirine benzeyen bir çok nesne olunca onlara bakmaktan sıkılırız. Mesela, arabayla seyahate giden bir çocuk düşünün. Yolda canı sıkıldığı için arabaları saymaya karar veriyor. Bir süre sonra bu çocuk araba saymaktan sıkılır çünkü saydığı herşey arabadır (hani arada bir iki tank, gemi, örümcek adam ya da uzay aracı geçse neyse). Bu yüzden değil midir ki fotoğrafların en alakasız, en izbe yerlerinde duran objeler, izleyenin merakını cezbetmekte, rutine kaçan bir kalabalıkta bile en şişman, en gözlüklü, en emo, en sessiz, en marjinal, en atarlı, en orjinal insanlar dikkat çekmektedir ?
Kalabalık bir yerde bile olsa insanoğlu, rutinleşiyorsa hayatı, etrafındakileri nesne olarak görmeye başlar. Fizik kanunları ve akıl sağlığı gereği insan bir nesneye sürekli bakması mümkün olmayacağından, başka nesnelere yönelmek zorundadır. Hatta bu kadar barizdir ki, bir insana "Dur, hiç bir şey düşünme !" desen onun kafasında "neyi düşünmemeliyim" sorusu ortaya çıkar ve böylece düşünememeyi bile beceremez.
İnsanların birbiriyle olan dünya ilişkileri de eşyanın tabiatına dahildir. Her gün tanıdığınız insanlarla günün belli vakitlerinde görüştüğünüzü düşünün, mesela akşamları. Bir, iki, üç, dört derken bir bakmışsınız akşamları ne yapacakları belli olur. Sabah buluşalım dersiniz, bir, iki üç, dört... Öğlen dersiniz, bir iki, artık dağ fare doğurur. Sıkılırsınız, bir müddet görüşmek istemezsiniz arkadaşlarınızla.
Sonra, yalnızlık bir boşluk getirir, gene görüşmek istersiniz. Evliler, bekarlığı özler; çalışanlar öğrenciliği... Parası olanlar, fakirliğin özgürlüğünü, olmayanlar paranın esaretini arar. Sevdiğime sımsıkı sarılırım, onu bırakmam diyen bilime inanmıyor; sevmek yalan, aşk yalan diyen, yalnızlığı kabullenmiyor demektir.
Sonuç olarak diyorum ki eşyaya muhtaç kalmak ama ona hükmedecek kadar zorba olmamak lazımdır. Çoğunluğun baskın, azınlığın azgın olduğu yerde insan aklını yitirir. Dünyanın mallarına düşkün olan ucube, gıcık olan avare olur. Yaşamak bir dengedir, Bu dengeyi görebilmenin en kolay yolu da yalnız kaldığınızda eşyanın tabiatını seyredebilmektir.
YAZAR CAN SİMİT
İnsanın da araba gibi belirli dönemlerde balans ayarına ihtiyacı var. sonuçta cemiyet içerisinde karşılaştığımız olaylar bizi ruhen çok sarsıyor ve DENGE problemi ortaya çıkıyor.
YanıtlaSildertsiz baş mezara taş. DENGE kavramı insanı dolayısı ile insanlığı direk etkileyen bir durumdur. Toplumda denir çatlaklar açanlara bakın genelde hep DENGESİZ insanlardır.
YanıtlaSilDENGE ya da DENGESİZ ikiside toplum içinde bence olması gereken kavramlar. DENGESİZ olan şeyleri düzeltebilmek için DENGE ye ihtiyaç vardır. Mesele DENGESİZ olanı DENGE ile çözmek.
YanıtlaSilDENGE ve DENGESİZ ile ilgili çok güzel bir Deneme Yazısı olmuş.
YanıtlaSil