"Toplumdan bireyler mi çıkar yoksa bireyler mi toplumu oluşur ? Bence bireylerden toplum oluşur, oluşmalı da….
Yoksa içinde yaşadığımız toplumda baskın olan her örfü, adeti, hobiyi, fobiyi, kalıbı, eleştirel anlayışı, siyasi düşünceyi, v.s., zorla olsun ya da olmasın, benimsersek; aynı tür giyinen, aynı kalıp lafları söyleyen, sinemada aynı komikleri izleyen, aynı şarkıcıları seven, aynı köşe yazarlarını okuyan, karşısındakiyle aynı kalıplarla cilveleşen, v.s. insanlar oluruz.
Daha da kötüsü; düşünce ya da eylemler bu insan kalabalıklarında baskın olma mücadelesi verirse, bunun sonucunda, beklediğimiz üzere, ayrımcılık, sınıf çatışmaları, iç savaş, v.s. gibi büyük insan kütlelerinin çatışması muhtemeldir. Unutmayalım ki, çoğunlukla her insan kendi gibi olan kalabalıkların içerisinde bir deli cesaretine sahip olmaktadır. Bu aptallaşan insan, tek başına yaptığı zaman kendisini suçlu gösteren herşeyi, kalabalıklar içerisinde rahatça yapabilmekte; buna göz yuman kalabalıklar da kendisi gibi aptal ve ikiyüzlü duruma düşmektedir. Herkes suç işlemektedir ama kimse suçlu değildir !
Her insanın aynı özelliklere sahip olduğunu düşünün: Olur mu bu, yaşanır mı böyle bir yerde !
Bu gecenin şerefine: İnsanlık onurum için popüler kültürü reddediyorum. Ben kendi emeğimi, sevgimi, öfkemi, aklımı ve inancımı kullanarak yaşama hakkını seçiyorum. "
"Bir aşk denkleminin çözülememe örneği:
İki aşık adayı vardır, denklemin sonucu da aşktır, kavuşmaktır. Bu denklemin içerisine bilinmeyen ya da bilinen sebeplerden ötürü fazla parametre gelir ki, halk dilinde bu parametrelere "eller" denir. Parametre sayısı, bilinen sayısından fazla olduğu için denklem çözülemez ya da tahmin edilemez. Sonuç olarak; eller ayırdı bizi, eller günahkar, ben sevdim eller alsın…"
"Hikayenin en başında, o bereketli tarlanın tam ortasında duruyordu korkuluk; kargaları ekinden uzak tutmak için… İşe yaramadı, bir tane daha korkuluk geldi. Yetmedi, bir daha geldi. Gene yetmedi, bir daha… Bir daha, bir daha… O kadar çok korkuluk geldi ki bütün kargaları kaçırdı. Fakat, bereketli tarlada da iğne ucu kadarda ekin kalmadı. Şimdi, o korkulukları kim kaçıracaktı ?"
"Sizler kahraman "V" ler gibi göründüğünüzü zannediyorsunuz; ancak dışarıdan bakıldığında birer Don Kişot gibisiniz. Sürekli yel değirmenlerine saldırıyor, her saldırdığınızda kaybettiğinizi düşünüp, daha büyük bir öfkeyle onlara yeniden saldırıyorsunuz. Aslında siz hiç savaşmıyorsunuz ki, aslında siz zamanınızı, belki de umutlarınızı kaybediyorsunuz."
“Eğer topluluklar seni tek görüp dövmeye yeltenirse; korkma, karşılık ver. Tarih, kazananı olmayan toplulukların kavgaları ile doludur, bunların içinde haklı olanlar olsa bile…”
YAZAR
Can Simit
kavga değil barış için herkes düşünceye saygı duymalı.
YanıtlaSil